Etiketler
a
(57)
ingilizce-turkce
(36)
aylar
(17)
ingilizce
(13)
kisaltmalar
(11)
turkce-ingilizce
(10)
c
(8)
ispanyolca
(7)
b
(6)
ingilizce sözlük
(6)
ne demek nedir
(5)
s
(4)
ingilizcesi
(3)
j
(3)
m
(2)
n
(2)
o
(2)
türkçesi
(2)
y
(2)
L
(1)
d
(1)
f
(1)
ingilizce tv
(1)
mevsimler
(1)
ne demek
(1)
nedir
(1)
p
(1)
pp yapma
(1)
w
(1)
active
active ne demek active türkçesi nedir ?
active ingilizce kelimesinin türkçe karşılığı Aktif'dir.
Devamını Oku - active
Etiketler: a
Action
Action ingilizce kelimesinin türkçe anlamı : Olay'dır.
Okunuşundan veya yazılışından zaten anımsatıyor zannedersem Aksiyon sözcüğünün diğer anlamı olarak olay.
Devamını Oku - Action
Okunuşundan veya yazılışından zaten anımsatıyor zannedersem Aksiyon sözcüğünün diğer anlamı olarak olay.
Etiketler: a
account
account kelimesinin türkçe anlam hesap 'tır.
örnek : Facebook Account yada Google Account yada(or) My Bank Account: Banka Hesabım.
Devamını Oku - account
Etiketler: a
according
according kelimesinin tükçe anlamı -e göre yada uygun olarak'dır.
örnek cümle : europe according to turkey. : Avrupa'ya göre Türkiye.
Devamını Oku - according
Etiketler: a
accident
Accident ' in Türkçe anlamı Kaza' dır.
accident nasıl okunur telaffuz edilir ? : eksidınt diye okunur.
Devamını Oku - accident
accident nasıl okunur telaffuz edilir ? : eksidınt diye okunur.
Etiketler: a
Accept
Accept ingilizce kelimesinin türkçe anlamı Kabul Etmek'tir.
Örnek : I accept your offer : Teklifini kabul ediyorum.
Devamını Oku - Accept
Örnek : I accept your offer : Teklifini kabul ediyorum.
Etiketler: a
You So Sexy
You so sexy ingilizce cümlesinin türkçe anlamı Çok Sexy'sin demektir.
You Are So Sexy de denebilir.
cevap olarak : so are you yani (sende öylesin) denebilir.
Devamını Oku - You So Sexy
You Are So Sexy de denebilir.
cevap olarak : so are you yani (sende öylesin) denebilir.
Etiketler: y
about
About ingilizce kelimesinin türkçe anlamı hakkında'dır.
örnek : all about Turkey < türkiye (turkey) hakkında(about) herşey(all).
Devamını Oku - about
örnek : all about Turkey < türkiye (turkey) hakkında(about) herşey(all).
Etiketler: a
abbreviation
abbreviation ingilizce kelimesinin türkçe anlamı Kısaltma'dır.
abbreviations' da Kısaltmalar.
Devamını Oku - abbreviation
Etiketler: a
AFK ne demek
AFK : Away from keyboard in kısaltılmışıdır.
Anlamı : Klavye başında Değilim.
Devamını Oku - AFK ne demek
Anlamı : Klavye başında Değilim.
Etiketler: a, ingilizce, kisaltmalar
BTW ne demek
BTW : By The Way ingilizce kelimesinin kısaltılmışıdır.
BU ARADA anlamındadır.
Devamını Oku - BTW ne demek
BU ARADA anlamındadır.
Etiketler: b, ingilizce, kisaltmalar
En çok kullanilan ingilizce kelimeler
ingilizce dilinde en çok kullanılan 1000 kelime ve onların türkçe anlamlarını öğrenerek ingilizce kelime dağarcığınızı geliştirebilir ingilizce öğrenme olayınızda biraz daha yol kat etmiş olursunuz.
Kelimeler Anlamları
• abbreviation: kısaltma
• ability: beceri
• able: becerikli
• about: hakkında
• above: üstünde, -den yukarı
• abroad: yurtdışına
• absence: yokluk
• absent: dalgın
• accept: kabul etmek
• acceptable: kabul edilebilir
• accident: kaza
• accidental: kaza ile olan
• according: e göre
• account: hesap
• achive: başarmak
• achivement: başarı
• acid: asit
• across. karşıda
• act: davranmak
• action: olay
• active: aktif
• activity: aktivite
• actor,actress: aktör, aktris
• actual: gerçek
• actually: aslında, gerçekten
• add: eklemek
• addition: eklenti
• additional: ilave
• address: adres
• adjective: sıfat
• admiration: taktir hayranlık
• admire: hayran olmak
• admit: içeri almak,kabul etmek
• adult: yetişkin
• advanced: gelişmiş, ileri
• advantage: avantaj
• adventure: macera
• adverb: zarf
• advertise: ilan vermek
• advertisement: reklam ilanı
• advice: tavsiye
• advise: danışman
• affair: mesele
• affect: etkilemek
• afford: gücü yetmek
• afraid: korkmak
• after: sonra
• afternoon: öğleden sonra
• afterwards: daha sonra, sonradan
• again: tekrar
• against: karşıda
• age: yaş
• ago: önce
• agree: razı olmak, anlaşmak
• agreement: anlaşma
• ahead: ileride, öne doğru
• aim: amaç, hedef
• air: hava
• aircraft: uçak
• airport: hava limanı
• alcohol: alkol
• alive: yaşayan
• all: hepsi
• allow: izin vermek
• almost: hemen hemen
• alone: yalnız
• along: boyunca
• alphabet: alfabe
• already: zaten
• also: ayrıca
• although: e rağmen
• always: her zaman
• among: arasına
• amount: tutar
• amuse: eğlendirmek
• amusement: eğlence
• amusing: eğlenceli
• an: bir
• ancient: antik, eski
• and: ve
• anger: sinir
• angle: melek
• angry: sinirli
• animal: hayvan
• announce: ilan etmek
• annoy: rahatsız etmek
• annoying: rahatsız edici
• another: diğer
• answer: cevap
• anxiety: tasa, kaygı
• anxious: endişeli, kaygılı
• any: hiç
• anyone: herhangi biri
• anything: herhangi bir şey
• anywhere: herhangi biyer
• apart: ayrı
• apartment: apartman
• appaer: gözükmek
• appaerance:
• apple: elma
• aproval:
• approve: onaylamak
• area: meydan
• argue: tartışmak
• arguement: münakaşa
• arm: kol
• army: ordu
• around: etraf
• arrange: planlamak
• arrangement: düzenleme
• arrival: geliş, varış
• arrive: varmak, ulaşmak
• art: sanat
• article: makale
• artificial: yapay
• as: gibi
• as opposed to: tersi anlamı
• ashamed: utanmış
• ask: sormak
• asleep: uykuda
• association: kurum, ilişki, çağrışım
• at: de da
• atom: atom
• attack: saldırı
• attempt: girişim
• attend: uğraşmak
• attention: dikkat
• attitude: davranış
• attract: cezbetmek
• attractive: çekici
• authority: uzman kimse
• autumn: sonbahar
• available: hazır, meşkul değil
• average: avaraj
• avoid: kaçınmak, sakınmak
• awake: uyanık
• away: uzağa
• awkward: uygunsuz, zor
• baby: bebek
• back: geri
• background: geri taraf
• backward: geri kalmış
• bad: kötü
• bag: yatak
• bake: fırında pişirmek
• balance: ayar
• ball: top
• band: bando
• bank: banka
• bar: bar
• base: üs,taban,kurmak,dayanmak
• basic: kolay
• basket: çöp kutusu
• bath: banyo
• battle: savaş
• be: olmak
• beach: sahil, pilaj
• beak: gaga
• beam: yaymak, gülümsemek,ışın
• bean: fasulye
• bear: ayı
• beat: vurmak,karıştırmak,tempo
• beautiful: güzel
• beauty: güzellik
• because: çünkü
• become: dönüşmek
• bed: yatak
• beer: bira
• before: önca
• begin: başalamak
• begining: başlangıç
• behave: davranmak
• behaviour: davranış
• behind: arkasında, gerisinde
• belief: inanç
• believe: inanmak
• bell: zil
• belong: ait olmak
• below: aşağıda, altında
• belt: kemer
• bend: eğmek, bükmek
• beneath: altında
• beside: yanına
• best: en iyisi
• better: daha iyi
• between: arasında
• beyond: ötede, ileride, - den sonra
• bicycle: bisiklet
• big: büyük
• bill: hesap, kanun tasarısı
• bird: kuş
• birth: doğmak
• bit: biraz, bir parça
• bite: ısırmak
• bitter: acı, üzücü
• black: siyah
• blade: bıçak
• blame: sorumluluk, suçlu tutmak
• blind: kör
• block: blok
• blood: kan
• blow: üflemek
• blue: mavi
• board: tahta
• boat: bot, sal
• body: vücut
• boil: yağ
• bomb: bomba, patlamak
• bone: kemik
• book: kitap
• boot: bot, tekmelemek
• border: sınır
• bored: sıkılmış
• boring: sıkıcı
• born: doğmuş
• borrow: ödünç almak
• both: ikiside
• bottle: şişe
• bottom: kıç
• bowl: kase, tas
• box: kutu
• boy: erkek çocuk
• brain: beyin
• branch: şube, dal
• brave: cesur
• bread: ekmek
• break: ara, mola, tenefüs
• breakfast: kahvaltı
• breast: meme
• breath: nefes
• breathe: nefes almak
• breed: üretmek, beslemek
• brick: tuğla
• bridge: köprü
• bright: parlak
• bring: getirmek
• broad: geniş
• broadcast: radyo yayını
• brother: erkek kardeş
• brown: kahverengi
• brush: fırçalamak
• build: inşa etmek
• building: bina
• bullet: mermi
• burn: yanmak
• brust: vahşi
• bury: gömmek
• bus: otobüs
• bush: çalı
• business: mühendis
• busy: meşgul
• but: ama
• butter: tereyağı
• button: buton, düğme
• buy: satın almak
• by: ile,-e kadar yakınında
• cake: kek
• calculate: heaplamak
• call: çağırmak, seslenmek
• calm: sakin olmak
• camera: fotğraf makinası
• camp: kamp kurmak
• can: e bilmek
• cap: kep
• capital: başkent
• car: araba
• card: kart
• care: bakım, umursamak
• careful: dikkatli
• careless: dikkatsiz
• carrige: havuç
• carry: taşımak
• case: kutu,durum
• castle: kale
• cat: kedi
• catch: yakalamak
• catlle: sığır
• cause: neden olmak
• ceiling: tavan
• celebrate: bayram
• cell: satmak
• central: merkezi
• centre: merkez
• century: yüzyıl
• ceremony: tören
• certain: kesin
• chain: zincir
• chair: sandalye
• chance: şans, fırsat
• change: değiştirmek
• character: karakter
• charge: şarj etmek
• chase: kovalamak
• cheap: ucuz
• cheat: kopya çekmek,aldatmak
• check: kontrol etmek
• cheek: yanak
• cheerful: neşeli
• cheese: peynir
• chemical: tıbbi
• chemistry: kimya
• cheque: çek
• chest: göğüs
• chicken: tavuk
• chief: şef
• child: çocuk
• children: çocuklar
• chin: çene
• chocolate: çikolata
• choice: seçim
• choose: seçmek
• church: kilise
• cigarette: sigara
• cinema: cinema
• circle: daire
• circular: dairesel
• citizen: vatandaş
• city: şehir
• claim: iddia etmek, talep etmek
• class: sınıf
• clay: kil
• clean: temiz
• clear: temizlemek
• clever: akıllı
• cliff: tepe
• climb: tırmanmak
• clock: saat
• close: kapalı
• cloth: örtü, kılıf
• clothes: elbise
• clothing: giyecek
• cloud: bulut
• clup: klup
• coal: kömür
• coast: sahil, yokuş aşağı kaymak
• coat: kot
• coffee: kahve
• coin: katılmak
• cold: soğuk
• collar: yaka, tasma
• collect: toplamak
• college: kolej
• colour: renk
• comb: tarak
• combination: bileşim
• combine: birleştirmek
• come: gelmek
• comfort: konfor
• comfortable: konforlu
• command: emretmek, komuta
• committee: komite
• common: olağan, genel, müşterek
• communicate: haberleşmek
• communication: iletişim
• company: kampanya
• compare: karşılaştırmak
• comparison: karşılaştırmak
• compete: rekabet etmek
• competition: yarışma
• competitor: rakip
• complain: şikayet etmek
• complaint: şikayet
• complete: tam, bitirmek
• completely: tamamen
• complicated: anlaşılması güç
• compound: bileşim
• computer: bilgisayar
• concern: kaygılanmak, ilgilendirmek
• concerning: ilişkin
• concert: konser
• condition: koşullandırmak
• confidence: güven
• confident: kendinden emin
• confuse: karıştırmak
• confusing:
• connect: bağlanmak
• connection: bağlantı
• conscious: bilinçli
• consider: iyice düşünmek
• consist: ibaret olmak
• contain: içermek
• container: içerik
• continue: devam etmek
• continuous: sürekli
• contract: kontrat
• control: kontrol etmek
• conversation: konuşma
• cook: yemek pişirmek
• copy: kopya etmek
• corn: mısır
• corner: köşe
• correct: doğru
• cost: fiyat
• cotton: pamuk
• cough: öksürmek
• could: e bildi
• council: konsey
• count: saymak
• country: ülke
• countryside: kırsal bölge
• courage: cesaret
• course: kurs
• court: kart
• cover: örtmek
• cow: inek
• crack: kırmak, çatlak
• crash: çarpmak, çarpışma
• crazy: çılgın
• cream: krema
• creature: yaratık
• crime: suç
• criminal: suçlu
• criticism: eleştiri
• criticize: timsah
• crop: ürün
• cross: karşıda
• crowd: kalabalık
• cruel: zalim
• crush: ezmek
• cry: ağlamak
• cup: kupa
• cupboard: dolap
• cure: iyileştirmek
• curl: büklüm
• current: geçerli
• curtain: kesin
• curve: eğri
• custom: alışkan
• customer: müşteri
• cut: kesmek
• cycle: çevrim
•
• daily: günlük
• damage: zarar
• dance: dans etmek
• danger: tehlike
• dangerous: tehlikeli
• dark: koyu
• date: tarih, randevu
• daughter: kız çocuk
• day: gün
• dead: ölü
• deal: mukavele
• deal with: uğraşmak
• death: ölüm
• dept: derinlik
• decay: çürümek
• deceive: aldatmak
• decide: karar vermek
• decision: karar
• decorate: dekore etmek
• decoration: dekorasyon
• decrease: azaltmak
• deep: derin
• defeat: yenmek, yenilgi
• defence: savunma
• defend: savunmak
• definite: kesin
• definitely: kesinlikle
• degree: derece
• delay: ertelemek, gecikme
• deliberate: kasti
• deliberately: kastice
• delicate: narin
• deliver: dağıtmak
• demand: istemek
• department: bölüm
• depend: e bağlı olmak
• dependent: bağımlı olmak
• depth: derinlik
• describe: tanımlamak
• description: tanımlanmış
• desert: çöl
• deserve: hak etmek
• design: dizayn
• desirable: arzu edilen
• desire: arzu etmek
• desk: sıra
• destroy: patlamak
• destruction: yıkım
• detail: detay
• determination: azim
• determined: azimli
• develop: gelişmek
• dictionary: sözlük
• die: ölmek
• difference: farklılık
• different: farklı
• difficult: zor
• difficultly: zorca
• dig: kazmak
• dinner: akşam yemeği
• direct: yönetmek
• direction: talimat
• dirt: kir
• dirty: kirli
• disappoint: umudunu kırmak
• disappointing: hayal kırıcı
• discover: keşfetmek
• discovery: keşif
• discuss: tartışmak
• discussion: tartışma
• disase: felaket
• dish: çanak
• dismis: işten çıkarmak
• distance: mesafe
• distant: uzakta
• divide: bölmek
• do: yapmak
• dollar: dolar
• door: kapı
• double: çift
• doubt: nokta
• down: aşağı
• draw: çizmek
• drawer: çizici
• dream: rüya
• dress: sıra
• drink: içmek
• drive: sürmek
• drop: düşürmek
• drug: eczane
• drum: davul
• drunk: sarhoş
• dry: ıslak
• duck: ördek
• dull: sıkıcı, hafif
• during: boyunca
• dust: toz
• duty: nöbetçi
• each: her
• eager: istekli
• ear: kulak
• early: erken
• earn: öğrenmek
• earth: dünya
• east: doğu
• eastern: doğuya ait
• easy: kolay
• eat: yemek
• economic: ekonomik
• edge: kenar
• educate: eğitmek
• educated: eğitimli
• education: eğitim
• effect: etkilemek
• effective: etkili
• effort: efor harcamak
• egg: yumurta
• eight: sekiz
• either: her iki, ya
• elbow: dirsek
• elect: seçmek
• elction: seçili
• electric: elektrikli
• electricity: elektrik
• electronic: elektronik
• else: başka
• embarrass: rahatsız etmek
• embarrassing: rahatsız edici
• emotion: his, duygu
• emphasize: vurgulamak
• employ: işçi çalıştımak
• employer: iş veren
• employment: işçi
• empty: boş
• enclose: etrafını çevirmek
• encourage: cesaretlendirmek
• end: son
• enemy: düşman
• energy: enerji
• engine: motor
• engineer: iş adamı
• enjoy: eğlenmek
• enjoyable: eğlenceli
• enjoyment: eğlence
• enough: yeterli
• enter: giriş
• entertain: eğlenceli
• entertainment: eğlence
• entrance: enterans
• envelope: zarf
• environment: çevre
• equal: eşit
• equioment: malzeme
• escape: kaçmak
• even: hatta, bile
• evening: akşam
• event: olay
• ever: hiç, herhangi bir zaman
• every: her
• everyone: herbiri
• everything: herşey
• everywhere: heryer
• evil: günahkar, kötü
• exact: kesin
• exactly: kesinlikle
• examination: sınav
• examine: incelemek
• example: örnek
• excellent: mükemmel
• except: hariç
• exchange: değişim
• excite: tahrik etmek
• exciting: ilginç
• excuse: affetmek, özür
• exercise: egzersiz
• exist: var olmak
• existance: var oluş
• expect: ummak
• expensive: pahalı
• experience: deneyim, maruz kalmak
• explain: açıklamak
• explanation: açıklama
• explode: patlamak
• explosion: patlama
• explosive: patlayıcı
• express: hızlı, açık, kesin, ifade
• expression: ifade
• extreme: aşırı
• exteremly: aşırıca
• eye: göz
• face: yüz, surat
• fact: gerçek
• factory: fabrika
• fail: başaramamak
• failure: başarısızlık
• fair: dürüst
• fairly: dürüstçe
• faith: güven
• faithful: güvenli
• fall: düşmek
• false: yanlış
• familiar: aşina
• family: aile
• famous: ünlü
• far: uzak
• farm: çiftlik
• farmer: çiftçi
• fashion: moda
• fashionable: modern
• fast: hızlı
• fasten: bağlamak
• fat: kilolu
• father: baba
• fault: faul
• favourable: olumlu
• favorite: favori
• fear: korku
• feather: tüy
• feature: özellik
• feed: beslemek
• feel: hissetmek
• feeling: his
• female: kız
• fence: parmaklık
• fever: ateş
• few: az
• field: tarla
• fifth: ellinci
• fight: kavga, dövüş
• figure: figür
• fill: doldurmak
• film: film
• final: sonuç, final
• finally: sonuçta
• financial: finansal
• find: bulamk
• find out: öğrenmek
• fine: iyi
• finger: parmak
• finish: bitiş
• fire: yangın, ateş
• firm: sabit, şirket
• first: ilk
• fish: balık
• fit: sağlık
• five: beş
• fix: onarmak, sabitleştirmek
• flag: bayrak
• flame: alev, ateş
• flash: flaş, ani parlak ışık
• flat: kat
• flesh: insan veya hayvan eti
• flight: uçuş
• float: su üstünde durmak
• food: yiyecek
• floor: yer
• flour: un
• flow: akmak
• flower: çiçek
• fly: uçmak
• fold: kıvrım, katlanmak
• follow: takip etmek
• fond: düşkün
• foot: ayak
• football: futbol topu
• for: için
• force: güç
• foreign: yabancı
• foreigner: yabancılık çekmek
• forest: orman
• forget: unutmak
• forgive: affetmek
• fork: çatal
• form: form
• formal: resmi
• former: önceki
• fortunate: talihli
• forward: ileri
• four: dört
• frame: çerçeve
• free: serbest,özgür,hür
• freedoom: özgürlük
• freeze: buz dolabı
• frequent: sık
• fresh: tazı
• friend: arkadaş
• friendly: arkadaşça
• frighten: korkunç
• frightening: korkutucu
• from: dan den
• full: tam
• fun: eğlence
• funeral: cenaze töreni
• funny: eğlenceli
• fur: kürk
• furtiture: öfke
• further: daha uzağa
• future: gelecek
• gain: kazanmak
• game: oyun
• garage: garaj
• garden: bahçe
• gas: gaz
• gate: kapı
• gather: toplanmak
• general: general
• generally : genellikle
• generous: cömert
• gentle: nazik
• gentlement: baylar
• get: sahip olmak, işitmek, olmak
• gift: hediye
• girl: kız
• give: vermek
• glad: memnun olmak
• glass: bardak
• glue: yapıştırmak
• go: gitmek
• goat: keçi
• god: tanrı
• gold: altın
• good: güzel
• goodbye: hoşça kal
• goods: mal, eşya
• govern: hükümet etmek
• government: hükümet
• graceful: zarif
• gradual: kademeli
• garin: gösterişli
• gram: dil bilgisi
• garmmer: gramer
• grand: büyük
• grandfather: büyükbaba
• grandmother: büyükanne
• grandparent: büyük aile
• grass: çim
• grateful: minnettar
• grave: mezar, ciddi
• great: büyük
• green: yeşil
• greet: güzel
• greeting: selamlama
• grey: gri
• ground: bahçe
• group: grup
• grow: yetişmek, büyümek
• growth: büyüme
• guard: korumak
• guess: tahmin etmek
• guest: konuk
• guide: kılavuzluk etmek, rehber
• guilty: suçlu
• gun: silah
• habit: huy, alışkanlık
• hair: saç
• half: yarı
• hall: salon, koridor
• hammer: çekiç
• hand: el
• handle: kol, elle kullanmak
• hang: sarkmak
• happen: oluşmak
• happy: mutlu
• hard: zor
• hardly: zorca
• harm: zarar
• harmful: zararlı
• hat: şapka
• hate: nefret etmek
• hatred: nefret
• have: sahip olmak
• he: o (erkek için)
• head: kafa
• health: sağlık
• healthy: sağlıklı
• hear: duymak
• heart: kalp
• heat: ısı
• heaven: cennet
• heavy: ağır
• heel: topuk
• height: yükseklik
• hello: merhaba
• help: yardım etmek
• helpful: yardım sever
• herself: kendisi (kız için)
• here: bura
• hide: tırmanmak
• high: yüksek
• hill: tepe
• him: onu (erkek için)
• himself: kendisi (erkek için)
• his: onun (erkek için)
• historical: tarihsel
• history: tarih
• hit: vurmak
• hold: kilitlemek, tutmak
• hole: delik
• holiday: tatil
• hollow: delik
• holy: kutsal
• home: ev
• honest: dürüst
• honour: onur
• hook: çengel
• hope: ümit etmek
• hopeful: ümitli
• horn: korna
• horse: at
• hospital: hastane
• hot: sıcak
• hotel: otel
• hour: saat
• house: ev
• how: nasıl
• human: insan
• humorous: nükteli
• humour: espri, mizah
• hundred: bin
• hungry: aç
• hunt: avlamak
• hurry: acele etmek
• hurt: acı
• husband: koca
• ice: buz
- iceberg : buzdağı
• idea: düşünce,fikir
• if: eğer
• ignore: önem vermemek
• ill: hastalık
• illegal: yasa dışı, kanunsuz
• illness: hastalık
• image: imaj, görüntü
• imaginary: hayali
• imagination: hayal
• imagine: hayal etmek
• immediately: hemen
• importence: ithalatçı
• important: önemli
• impressive: etkileyici
• improve: gelişmek
• improvement: gelişme
• in: içinde
• include: içine almak
• including: dahil
• income: gelir
• increase: yükselmek
• independent: özgürlük
• indoor: binanın içinde
• industrial: endüstriyel
• industry: endüstri
• infect: bulaştırmak
• infection: bulaşma
• infectious: bulaşıcı
• influence: etkilemek
• inform: bilgi vermek
• information: bilgi
• injure: incitmek
• injury: incinmiş
• ink: mürekkep
• inner: dahil, iç
• insect: böcek
• inside: içine
• instead: nın yerine
• institution: kurum
• instruction: talimat
• instrument: enstrüman
• insult: hakaret etmek
• insulting: sigorta
• insurance: sigorta
• insure: sigorta ettirmek
• intelligence: akıl, zeka
• intelligent: akıllı
• intend: niyet etmek
• intention: niyet, maksat
• interest: ilgilendirmek
• interesting: ilginç
• international: uluslar arası
• interrupt: sözünü kesmek
• into: içine
• introduce: tanıştırmak
• introduction: başlangıç
• invent: icat etmek
• invitation: icat
• invite: davet etmek
• involve: gerektirmek
• inwards: kızgın, öfkeli
• iron: metal
• island: ada
• it: o (cansız)
• its: onun
• jaw: çene
• jewel: mücevher
• jewelery: kuyumcu
• jop: iş
• join: katılmak
• joint: ortak
• joke: şaka yapmak
• journey: yolculuk
• judge: tenkit etmek
• judgement: yargı, karar
• juice: meyve suyu
• jump: zıplamak
• just: sadece
• justice: adalet
• keep: saklamak,tutmak,işletmek
• keen: istekli
• key: anahtar
• klick: beceri,hüner
• kill: öldürmek
• kilo: kilo
• kilogram: kilogram
• kilometre: kilometre
• kind: tür
• king: kral
• kiss: öpmek
• kitchen: mutfak
• knee: diz
• kneel: diz çökmek
• knife: bıçak
• knock: vurmak
• knot: düğümlemek
• know: bilmek
• knowledge: bilgi
• lack: yoksulluk
• lady: bayan
• lake: göl
• lamb: lamba
• lamp: kuzu
• land: kara
• language: dil
• large: geniş
• lately: son zamanlarda
• laugh: gülmek
• laughter: gülünç
• law: yasa
• lawyer: avukat
• lay: yumurtlamak
• layer: tabaka
• lazy: ******
• lead: kılavuzluk etmek,baş rol
• leaf: yaprak
• lean: yaslanmak,dayanmak
• learn: öğrenmek
• least: l
• leather: liste
• leave: ayrılmak
• left: sol
• leg: bacak
• legal: yasal
• lend: borç vermek
• lesson: ders
• let: izin vernek
• let go of:
• letter: harf
• level: bölüm
• library: kütüphane
• lid: kapak
• lie: yalan söylemek, yatmak
• lie down: uzanmak
• life: yaşam
• lift: kaldırmak
• light: hafif, ışık
• like: hoşlanmak
• likely: olası
• limit: limit
• line: çizgi
• lion: kaplan
• lip: dudak
• liquid: sıvı
• list: liste
• listen: dinlemek
• literature: edebiyat
• litre: litre
• little: orta
• live: yaşamak
• load: yüklemek
• local: yerli
• lock: kilitlemek
• lonely: yalnız
• long: uzun
• look: bakmak
• look after: e bakmak
• look for: aramak
• look sth up:
• loose: ayrılmak
• lord: efendi
• lose: kaybetmek
• loss: zarar
• lot: hisse, çok
• loud: yüksek ses
• love: sevgi
• low: alçak
• lower: azaltmak
• loyal: sadık
• loyalty: sadakat
• luck: şans
• lucky: şanslı
• lung: akciğer
Devamını Oku - En çok kullanilan ingilizce kelimeler
Kelimeler Anlamları
• abbreviation: kısaltma
• ability: beceri
• able: becerikli
• about: hakkında
• above: üstünde, -den yukarı
• abroad: yurtdışına
• absence: yokluk
• absent: dalgın
• accept: kabul etmek
• acceptable: kabul edilebilir
• accident: kaza
• accidental: kaza ile olan
• according: e göre
• account: hesap
• achive: başarmak
• achivement: başarı
• acid: asit
• across. karşıda
• act: davranmak
• action: olay
• active: aktif
• activity: aktivite
• actor,actress: aktör, aktris
• actual: gerçek
• actually: aslında, gerçekten
• add: eklemek
• addition: eklenti
• additional: ilave
• address: adres
• adjective: sıfat
• admiration: taktir hayranlık
• admire: hayran olmak
• admit: içeri almak,kabul etmek
• adult: yetişkin
• advanced: gelişmiş, ileri
• advantage: avantaj
• adventure: macera
• adverb: zarf
• advertise: ilan vermek
• advertisement: reklam ilanı
• advice: tavsiye
• advise: danışman
• affair: mesele
• affect: etkilemek
• afford: gücü yetmek
• afraid: korkmak
• after: sonra
• afternoon: öğleden sonra
• afterwards: daha sonra, sonradan
• again: tekrar
• against: karşıda
• age: yaş
• ago: önce
• agree: razı olmak, anlaşmak
• agreement: anlaşma
• ahead: ileride, öne doğru
• aim: amaç, hedef
• air: hava
• aircraft: uçak
• airport: hava limanı
• alcohol: alkol
• alive: yaşayan
• all: hepsi
• allow: izin vermek
• almost: hemen hemen
• alone: yalnız
• along: boyunca
• alphabet: alfabe
• already: zaten
• also: ayrıca
• although: e rağmen
• always: her zaman
• among: arasına
• amount: tutar
• amuse: eğlendirmek
• amusement: eğlence
• amusing: eğlenceli
• an: bir
• ancient: antik, eski
• and: ve
• anger: sinir
• angle: melek
• angry: sinirli
• animal: hayvan
• announce: ilan etmek
• annoy: rahatsız etmek
• annoying: rahatsız edici
• another: diğer
• answer: cevap
• anxiety: tasa, kaygı
• anxious: endişeli, kaygılı
• any: hiç
• anyone: herhangi biri
• anything: herhangi bir şey
• anywhere: herhangi biyer
• apart: ayrı
• apartment: apartman
• appaer: gözükmek
• appaerance:
• apple: elma
• aproval:
• approve: onaylamak
• area: meydan
• argue: tartışmak
• arguement: münakaşa
• arm: kol
• army: ordu
• around: etraf
• arrange: planlamak
• arrangement: düzenleme
• arrival: geliş, varış
• arrive: varmak, ulaşmak
• art: sanat
• article: makale
• artificial: yapay
• as: gibi
• as opposed to: tersi anlamı
• ashamed: utanmış
• ask: sormak
• asleep: uykuda
• association: kurum, ilişki, çağrışım
• at: de da
• atom: atom
• attack: saldırı
• attempt: girişim
• attend: uğraşmak
• attention: dikkat
• attitude: davranış
• attract: cezbetmek
• attractive: çekici
• authority: uzman kimse
• autumn: sonbahar
• available: hazır, meşkul değil
• average: avaraj
• avoid: kaçınmak, sakınmak
• awake: uyanık
• away: uzağa
• awkward: uygunsuz, zor
• baby: bebek
• back: geri
• background: geri taraf
• backward: geri kalmış
• bad: kötü
• bag: yatak
• bake: fırında pişirmek
• balance: ayar
• ball: top
• band: bando
• bank: banka
• bar: bar
• base: üs,taban,kurmak,dayanmak
• basic: kolay
• basket: çöp kutusu
• bath: banyo
• battle: savaş
• be: olmak
• beach: sahil, pilaj
• beak: gaga
• beam: yaymak, gülümsemek,ışın
• bean: fasulye
• bear: ayı
• beat: vurmak,karıştırmak,tempo
• beautiful: güzel
• beauty: güzellik
• because: çünkü
• become: dönüşmek
• bed: yatak
• beer: bira
• before: önca
• begin: başalamak
• begining: başlangıç
• behave: davranmak
• behaviour: davranış
• behind: arkasında, gerisinde
• belief: inanç
• believe: inanmak
• bell: zil
• belong: ait olmak
• below: aşağıda, altında
• belt: kemer
• bend: eğmek, bükmek
• beneath: altında
• beside: yanına
• best: en iyisi
• better: daha iyi
• between: arasında
• beyond: ötede, ileride, - den sonra
• bicycle: bisiklet
• big: büyük
• bill: hesap, kanun tasarısı
• bird: kuş
• birth: doğmak
• bit: biraz, bir parça
• bite: ısırmak
• bitter: acı, üzücü
• black: siyah
• blade: bıçak
• blame: sorumluluk, suçlu tutmak
• blind: kör
• block: blok
• blood: kan
• blow: üflemek
• blue: mavi
• board: tahta
• boat: bot, sal
• body: vücut
• boil: yağ
• bomb: bomba, patlamak
• bone: kemik
• book: kitap
• boot: bot, tekmelemek
• border: sınır
• bored: sıkılmış
• boring: sıkıcı
• born: doğmuş
• borrow: ödünç almak
• both: ikiside
• bottle: şişe
• bottom: kıç
• bowl: kase, tas
• box: kutu
• boy: erkek çocuk
• brain: beyin
• branch: şube, dal
• brave: cesur
• bread: ekmek
• break: ara, mola, tenefüs
• breakfast: kahvaltı
• breast: meme
• breath: nefes
• breathe: nefes almak
• breed: üretmek, beslemek
• brick: tuğla
• bridge: köprü
• bright: parlak
• bring: getirmek
• broad: geniş
• broadcast: radyo yayını
• brother: erkek kardeş
• brown: kahverengi
• brush: fırçalamak
• build: inşa etmek
• building: bina
• bullet: mermi
• burn: yanmak
• brust: vahşi
• bury: gömmek
• bus: otobüs
• bush: çalı
• business: mühendis
• busy: meşgul
• but: ama
• butter: tereyağı
• button: buton, düğme
• buy: satın almak
• by: ile,-e kadar yakınında
• cake: kek
• calculate: heaplamak
• call: çağırmak, seslenmek
• calm: sakin olmak
• camera: fotğraf makinası
• camp: kamp kurmak
• can: e bilmek
• cap: kep
• capital: başkent
• car: araba
• card: kart
• care: bakım, umursamak
• careful: dikkatli
• careless: dikkatsiz
• carrige: havuç
• carry: taşımak
• case: kutu,durum
• castle: kale
• cat: kedi
• catch: yakalamak
• catlle: sığır
• cause: neden olmak
• ceiling: tavan
• celebrate: bayram
• cell: satmak
• central: merkezi
• centre: merkez
• century: yüzyıl
• ceremony: tören
• certain: kesin
• chain: zincir
• chair: sandalye
• chance: şans, fırsat
• change: değiştirmek
• character: karakter
• charge: şarj etmek
• chase: kovalamak
• cheap: ucuz
• cheat: kopya çekmek,aldatmak
• check: kontrol etmek
• cheek: yanak
• cheerful: neşeli
• cheese: peynir
• chemical: tıbbi
• chemistry: kimya
• cheque: çek
• chest: göğüs
• chicken: tavuk
• chief: şef
• child: çocuk
• children: çocuklar
• chin: çene
• chocolate: çikolata
• choice: seçim
• choose: seçmek
• church: kilise
• cigarette: sigara
• cinema: cinema
• circle: daire
• circular: dairesel
• citizen: vatandaş
• city: şehir
• claim: iddia etmek, talep etmek
• class: sınıf
• clay: kil
• clean: temiz
• clear: temizlemek
• clever: akıllı
• cliff: tepe
• climb: tırmanmak
• clock: saat
• close: kapalı
• cloth: örtü, kılıf
• clothes: elbise
• clothing: giyecek
• cloud: bulut
• clup: klup
• coal: kömür
• coast: sahil, yokuş aşağı kaymak
• coat: kot
• coffee: kahve
• coin: katılmak
• cold: soğuk
• collar: yaka, tasma
• collect: toplamak
• college: kolej
• colour: renk
• comb: tarak
• combination: bileşim
• combine: birleştirmek
• come: gelmek
• comfort: konfor
• comfortable: konforlu
• command: emretmek, komuta
• committee: komite
• common: olağan, genel, müşterek
• communicate: haberleşmek
• communication: iletişim
• company: kampanya
• compare: karşılaştırmak
• comparison: karşılaştırmak
• compete: rekabet etmek
• competition: yarışma
• competitor: rakip
• complain: şikayet etmek
• complaint: şikayet
• complete: tam, bitirmek
• completely: tamamen
• complicated: anlaşılması güç
• compound: bileşim
• computer: bilgisayar
• concern: kaygılanmak, ilgilendirmek
• concerning: ilişkin
• concert: konser
• condition: koşullandırmak
• confidence: güven
• confident: kendinden emin
• confuse: karıştırmak
• confusing:
• connect: bağlanmak
• connection: bağlantı
• conscious: bilinçli
• consider: iyice düşünmek
• consist: ibaret olmak
• contain: içermek
• container: içerik
• continue: devam etmek
• continuous: sürekli
• contract: kontrat
• control: kontrol etmek
• conversation: konuşma
• cook: yemek pişirmek
• copy: kopya etmek
• corn: mısır
• corner: köşe
• correct: doğru
• cost: fiyat
• cotton: pamuk
• cough: öksürmek
• could: e bildi
• council: konsey
• count: saymak
• country: ülke
• countryside: kırsal bölge
• courage: cesaret
• course: kurs
• court: kart
• cover: örtmek
• cow: inek
• crack: kırmak, çatlak
• crash: çarpmak, çarpışma
• crazy: çılgın
• cream: krema
• creature: yaratık
• crime: suç
• criminal: suçlu
• criticism: eleştiri
• criticize: timsah
• crop: ürün
• cross: karşıda
• crowd: kalabalık
• cruel: zalim
• crush: ezmek
• cry: ağlamak
• cup: kupa
• cupboard: dolap
• cure: iyileştirmek
• curl: büklüm
• current: geçerli
• curtain: kesin
• curve: eğri
• custom: alışkan
• customer: müşteri
• cut: kesmek
• cycle: çevrim
•
• daily: günlük
• damage: zarar
• dance: dans etmek
• danger: tehlike
• dangerous: tehlikeli
• dark: koyu
• date: tarih, randevu
• daughter: kız çocuk
• day: gün
• dead: ölü
• deal: mukavele
• deal with: uğraşmak
• death: ölüm
• dept: derinlik
• decay: çürümek
• deceive: aldatmak
• decide: karar vermek
• decision: karar
• decorate: dekore etmek
• decoration: dekorasyon
• decrease: azaltmak
• deep: derin
• defeat: yenmek, yenilgi
• defence: savunma
• defend: savunmak
• definite: kesin
• definitely: kesinlikle
• degree: derece
• delay: ertelemek, gecikme
• deliberate: kasti
• deliberately: kastice
• delicate: narin
• deliver: dağıtmak
• demand: istemek
• department: bölüm
• depend: e bağlı olmak
• dependent: bağımlı olmak
• depth: derinlik
• describe: tanımlamak
• description: tanımlanmış
• desert: çöl
• deserve: hak etmek
• design: dizayn
• desirable: arzu edilen
• desire: arzu etmek
• desk: sıra
• destroy: patlamak
• destruction: yıkım
• detail: detay
• determination: azim
• determined: azimli
• develop: gelişmek
• dictionary: sözlük
• die: ölmek
• difference: farklılık
• different: farklı
• difficult: zor
• difficultly: zorca
• dig: kazmak
• dinner: akşam yemeği
• direct: yönetmek
• direction: talimat
• dirt: kir
• dirty: kirli
• disappoint: umudunu kırmak
• disappointing: hayal kırıcı
• discover: keşfetmek
• discovery: keşif
• discuss: tartışmak
• discussion: tartışma
• disase: felaket
• dish: çanak
• dismis: işten çıkarmak
• distance: mesafe
• distant: uzakta
• divide: bölmek
• do: yapmak
• dollar: dolar
• door: kapı
• double: çift
• doubt: nokta
• down: aşağı
• draw: çizmek
• drawer: çizici
• dream: rüya
• dress: sıra
• drink: içmek
• drive: sürmek
• drop: düşürmek
• drug: eczane
• drum: davul
• drunk: sarhoş
• dry: ıslak
• duck: ördek
• dull: sıkıcı, hafif
• during: boyunca
• dust: toz
• duty: nöbetçi
• each: her
• eager: istekli
• ear: kulak
• early: erken
• earn: öğrenmek
• earth: dünya
• east: doğu
• eastern: doğuya ait
• easy: kolay
• eat: yemek
• economic: ekonomik
• edge: kenar
• educate: eğitmek
• educated: eğitimli
• education: eğitim
• effect: etkilemek
• effective: etkili
• effort: efor harcamak
• egg: yumurta
• eight: sekiz
• either: her iki, ya
• elbow: dirsek
• elect: seçmek
• elction: seçili
• electric: elektrikli
• electricity: elektrik
• electronic: elektronik
• else: başka
• embarrass: rahatsız etmek
• embarrassing: rahatsız edici
• emotion: his, duygu
• emphasize: vurgulamak
• employ: işçi çalıştımak
• employer: iş veren
• employment: işçi
• empty: boş
• enclose: etrafını çevirmek
• encourage: cesaretlendirmek
• end: son
• enemy: düşman
• energy: enerji
• engine: motor
• engineer: iş adamı
• enjoy: eğlenmek
• enjoyable: eğlenceli
• enjoyment: eğlence
• enough: yeterli
• enter: giriş
• entertain: eğlenceli
• entertainment: eğlence
• entrance: enterans
• envelope: zarf
• environment: çevre
• equal: eşit
• equioment: malzeme
• escape: kaçmak
• even: hatta, bile
• evening: akşam
• event: olay
• ever: hiç, herhangi bir zaman
• every: her
• everyone: herbiri
• everything: herşey
• everywhere: heryer
• evil: günahkar, kötü
• exact: kesin
• exactly: kesinlikle
• examination: sınav
• examine: incelemek
• example: örnek
• excellent: mükemmel
• except: hariç
• exchange: değişim
• excite: tahrik etmek
• exciting: ilginç
• excuse: affetmek, özür
• exercise: egzersiz
• exist: var olmak
• existance: var oluş
• expect: ummak
• expensive: pahalı
• experience: deneyim, maruz kalmak
• explain: açıklamak
• explanation: açıklama
• explode: patlamak
• explosion: patlama
• explosive: patlayıcı
• express: hızlı, açık, kesin, ifade
• expression: ifade
• extreme: aşırı
• exteremly: aşırıca
• eye: göz
• face: yüz, surat
• fact: gerçek
• factory: fabrika
• fail: başaramamak
• failure: başarısızlık
• fair: dürüst
• fairly: dürüstçe
• faith: güven
• faithful: güvenli
• fall: düşmek
• false: yanlış
• familiar: aşina
• family: aile
• famous: ünlü
• far: uzak
• farm: çiftlik
• farmer: çiftçi
• fashion: moda
• fashionable: modern
• fast: hızlı
• fasten: bağlamak
• fat: kilolu
• father: baba
• fault: faul
• favourable: olumlu
• favorite: favori
• fear: korku
• feather: tüy
• feature: özellik
• feed: beslemek
• feel: hissetmek
• feeling: his
• female: kız
• fence: parmaklık
• fever: ateş
• few: az
• field: tarla
• fifth: ellinci
• fight: kavga, dövüş
• figure: figür
• fill: doldurmak
• film: film
• final: sonuç, final
• finally: sonuçta
• financial: finansal
• find: bulamk
• find out: öğrenmek
• fine: iyi
• finger: parmak
• finish: bitiş
• fire: yangın, ateş
• firm: sabit, şirket
• first: ilk
• fish: balık
• fit: sağlık
• five: beş
• fix: onarmak, sabitleştirmek
• flag: bayrak
• flame: alev, ateş
• flash: flaş, ani parlak ışık
• flat: kat
• flesh: insan veya hayvan eti
• flight: uçuş
• float: su üstünde durmak
• food: yiyecek
• floor: yer
• flour: un
• flow: akmak
• flower: çiçek
• fly: uçmak
• fold: kıvrım, katlanmak
• follow: takip etmek
• fond: düşkün
• foot: ayak
• football: futbol topu
• for: için
• force: güç
• foreign: yabancı
• foreigner: yabancılık çekmek
• forest: orman
• forget: unutmak
• forgive: affetmek
• fork: çatal
• form: form
• formal: resmi
• former: önceki
• fortunate: talihli
• forward: ileri
• four: dört
• frame: çerçeve
• free: serbest,özgür,hür
• freedoom: özgürlük
• freeze: buz dolabı
• frequent: sık
• fresh: tazı
• friend: arkadaş
• friendly: arkadaşça
• frighten: korkunç
• frightening: korkutucu
• from: dan den
• full: tam
• fun: eğlence
• funeral: cenaze töreni
• funny: eğlenceli
• fur: kürk
• furtiture: öfke
• further: daha uzağa
• future: gelecek
• gain: kazanmak
• game: oyun
• garage: garaj
• garden: bahçe
• gas: gaz
• gate: kapı
• gather: toplanmak
• general: general
• generally : genellikle
• generous: cömert
• gentle: nazik
• gentlement: baylar
• get: sahip olmak, işitmek, olmak
• gift: hediye
• girl: kız
• give: vermek
• glad: memnun olmak
• glass: bardak
• glue: yapıştırmak
• go: gitmek
• goat: keçi
• god: tanrı
• gold: altın
• good: güzel
• goodbye: hoşça kal
• goods: mal, eşya
• govern: hükümet etmek
• government: hükümet
• graceful: zarif
• gradual: kademeli
• garin: gösterişli
• gram: dil bilgisi
• garmmer: gramer
• grand: büyük
• grandfather: büyükbaba
• grandmother: büyükanne
• grandparent: büyük aile
• grass: çim
• grateful: minnettar
• grave: mezar, ciddi
• great: büyük
• green: yeşil
• greet: güzel
• greeting: selamlama
• grey: gri
• ground: bahçe
• group: grup
• grow: yetişmek, büyümek
• growth: büyüme
• guard: korumak
• guess: tahmin etmek
• guest: konuk
• guide: kılavuzluk etmek, rehber
• guilty: suçlu
• gun: silah
• habit: huy, alışkanlık
• hair: saç
• half: yarı
• hall: salon, koridor
• hammer: çekiç
• hand: el
• handle: kol, elle kullanmak
• hang: sarkmak
• happen: oluşmak
• happy: mutlu
• hard: zor
• hardly: zorca
• harm: zarar
• harmful: zararlı
• hat: şapka
• hate: nefret etmek
• hatred: nefret
• have: sahip olmak
• he: o (erkek için)
• head: kafa
• health: sağlık
• healthy: sağlıklı
• hear: duymak
• heart: kalp
• heat: ısı
• heaven: cennet
• heavy: ağır
• heel: topuk
• height: yükseklik
• hello: merhaba
• help: yardım etmek
• helpful: yardım sever
• herself: kendisi (kız için)
• here: bura
• hide: tırmanmak
• high: yüksek
• hill: tepe
• him: onu (erkek için)
• himself: kendisi (erkek için)
• his: onun (erkek için)
• historical: tarihsel
• history: tarih
• hit: vurmak
• hold: kilitlemek, tutmak
• hole: delik
• holiday: tatil
• hollow: delik
• holy: kutsal
• home: ev
• honest: dürüst
• honour: onur
• hook: çengel
• hope: ümit etmek
• hopeful: ümitli
• horn: korna
• horse: at
• hospital: hastane
• hot: sıcak
• hotel: otel
• hour: saat
• house: ev
• how: nasıl
• human: insan
• humorous: nükteli
• humour: espri, mizah
• hundred: bin
• hungry: aç
• hunt: avlamak
• hurry: acele etmek
• hurt: acı
• husband: koca
• ice: buz
- iceberg : buzdağı
• idea: düşünce,fikir
• if: eğer
• ignore: önem vermemek
• ill: hastalık
• illegal: yasa dışı, kanunsuz
• illness: hastalık
• image: imaj, görüntü
• imaginary: hayali
• imagination: hayal
• imagine: hayal etmek
• immediately: hemen
• importence: ithalatçı
• important: önemli
• impressive: etkileyici
• improve: gelişmek
• improvement: gelişme
• in: içinde
• include: içine almak
• including: dahil
• income: gelir
• increase: yükselmek
• independent: özgürlük
• indoor: binanın içinde
• industrial: endüstriyel
• industry: endüstri
• infect: bulaştırmak
• infection: bulaşma
• infectious: bulaşıcı
• influence: etkilemek
• inform: bilgi vermek
• information: bilgi
• injure: incitmek
• injury: incinmiş
• ink: mürekkep
• inner: dahil, iç
• insect: böcek
• inside: içine
• instead: nın yerine
• institution: kurum
• instruction: talimat
• instrument: enstrüman
• insult: hakaret etmek
• insulting: sigorta
• insurance: sigorta
• insure: sigorta ettirmek
• intelligence: akıl, zeka
• intelligent: akıllı
• intend: niyet etmek
• intention: niyet, maksat
• interest: ilgilendirmek
• interesting: ilginç
• international: uluslar arası
• interrupt: sözünü kesmek
• into: içine
• introduce: tanıştırmak
• introduction: başlangıç
• invent: icat etmek
• invitation: icat
• invite: davet etmek
• involve: gerektirmek
• inwards: kızgın, öfkeli
• iron: metal
• island: ada
• it: o (cansız)
• its: onun
• jaw: çene
• jewel: mücevher
• jewelery: kuyumcu
• jop: iş
• join: katılmak
• joint: ortak
• joke: şaka yapmak
• journey: yolculuk
• judge: tenkit etmek
• judgement: yargı, karar
• juice: meyve suyu
• jump: zıplamak
• just: sadece
• justice: adalet
• keep: saklamak,tutmak,işletmek
• keen: istekli
• key: anahtar
• klick: beceri,hüner
• kill: öldürmek
• kilo: kilo
• kilogram: kilogram
• kilometre: kilometre
• kind: tür
• king: kral
• kiss: öpmek
• kitchen: mutfak
• knee: diz
• kneel: diz çökmek
• knife: bıçak
• knock: vurmak
• knot: düğümlemek
• know: bilmek
• knowledge: bilgi
• lack: yoksulluk
• lady: bayan
• lake: göl
• lamb: lamba
• lamp: kuzu
• land: kara
• language: dil
• large: geniş
• lately: son zamanlarda
• laugh: gülmek
• laughter: gülünç
• law: yasa
• lawyer: avukat
• lay: yumurtlamak
• layer: tabaka
• lazy: ******
• lead: kılavuzluk etmek,baş rol
• leaf: yaprak
• lean: yaslanmak,dayanmak
• learn: öğrenmek
• least: l
• leather: liste
• leave: ayrılmak
• left: sol
• leg: bacak
• legal: yasal
• lend: borç vermek
• lesson: ders
• let: izin vernek
• let go of:
• letter: harf
• level: bölüm
• library: kütüphane
• lid: kapak
• lie: yalan söylemek, yatmak
• lie down: uzanmak
• life: yaşam
• lift: kaldırmak
• light: hafif, ışık
• like: hoşlanmak
• likely: olası
• limit: limit
• line: çizgi
• lion: kaplan
• lip: dudak
• liquid: sıvı
• list: liste
• listen: dinlemek
• literature: edebiyat
• litre: litre
• little: orta
• live: yaşamak
• load: yüklemek
• local: yerli
• lock: kilitlemek
• lonely: yalnız
• long: uzun
• look: bakmak
• look after: e bakmak
• look for: aramak
• look sth up:
• loose: ayrılmak
• lord: efendi
• lose: kaybetmek
• loss: zarar
• lot: hisse, çok
• loud: yüksek ses
• love: sevgi
• low: alçak
• lower: azaltmak
• loyal: sadık
• loyalty: sadakat
• luck: şans
• lucky: şanslı
• lung: akciğer
Etiketler: ingilizce
ingilizce'de en çok kullanilan fiiller
ingilizce dilinde en çok kullanılan 100 fiil'in anlamlarını öğrenerek ve yanındaki örnek cümle ile pekiştirerek ingilizce öğrenme aşamasında ufak bir yol kat etmiş olursunuz...
accept : kabul etmek I accept your conditions.
allow : müsaade etmek I allow you to go to the cinema.
ask : sormak I ask my teacher a question.
believe : inanmak I do not (don’t) believe your words.
borrow : ödünç almak I borrow money from you every month.
break : (broke-broken) kırmak I break the window when I am not careful.
bring : (brought-brought) getirmek I bring you a newspaper everyday.
buy : (bought-bought) satın almak I buy some clothes for the summer.
Can / be able : (could) (Y.F) yapabilmek I can speak English. I am able to speak Eng.
cancel : iptal etmek I cancel our meeting on Monday.
change : değiştirmek I change my plans if there is a problem.
clean : temizlemek My mother cleans my room everyday.
close / shut : (shut) kapamak My secretary closes the door every morning.
comb : taramak My son combs his hair in front of the mirror.
complain : şikayet etmek Old people always complain about their health.
cough : öksürmek The students cough when they have cold.
count : saymak I count my money before I pay for something.
cut : (cut-cut) kesmek The waiter cuts the bread for his customer.
dance :dansetmek Young girls dance all night.
draw : (drew-drawn) çizmek / çekmek I draw money from the bank when I need it.
drink : (drank-drunk) içmek The runners drink a lot of water after the race.
drive : (drove-driven) sürmek (vasıta) My wife and I drive to Sapanca on Sundays.
eat : (ate-eaten) yemek We don’t eat red meat for dinner.
explain : açıklamak I explain everything in English.
Fall : (fell-fallen) düşmek Leaves fall from the trees in Autumn.
fill : doldurmak Please fill the glass with water.
find : (found-found) bulmak I find time to learn English everyday.
finish : bitirmek /bitmek Do you finish your work late ?
fit : (fit-fit) uydurmak I can not fit the screw in the hole.
fix : tespit etmek We must fix an appointment for Sunday.
fly : (flew-flown) uçmak Turkish Airlines fly to America every day.
forget : (forgot-forgotten) unutmak I often forget names of my clients.
give : (gave-given) vermek My father gives me money every wek.
go : (went-gone) gitmek My friend and I go to the cinema every Sunday.
have : (had-had) sahip olmak I have many friends at school.
hear : (heard-heard) duymak We can hear the music because it’s loud.
hurt : (hurt-hurt) incitmek You hurt me with these bad words.
know : (knew-known) bilmek I know that the world is small.
learn : öğrenmek We must learn all our lives.
leave : (left-left) Terketmek/ayrılm. I leave home at 8 every morning.
listen : dinlemek We must listen to wise people.
live : yaşamak We can’t live a comfortable life without money.
look : bakmak The young girl looks at the sky to see the stars.
lose : (lost-lost) kaybetmek You should not lose time and learn English.
make/do : (made- did-done) yapmak I do good things. My wife makes me coffee.
need : Ihtiyaç hissetmek I need much money to start this business.
open : açmak Please open the door when the teacher comes.
organize : düzenlemek We organize a party every summer.
pay : (paid-paid) ödemek We pay 100 dollars for our rent.
play : oynamak We play football after school.
put : (put-put) koymak I put my books on the table.
rain : yağmak(yağmur) It rains in Istanbul very frequently.
Read : (read-read) okumak We must read many books to learn.
reply : yanıt vermek I don’t reply to telephone calls after 10o’clock.
run : (ran-run) koşmak The athlete runs 100 meters in 10 seconds.
say : (said-said) söylemek Don’t say rude words to your friend please.
see : (saw-seen) görmek I can’t see any good reason for this behaviour.
sell : (sold-sold) satmak My friend sells vegetables at the market.
send : (sent-sent) göndermek We send letters to our friends in England.
sign : imzalamak The manager signs many letters everyday.
sing : (sang-sung) şarkı söylemek Italians can sing very well.
sit : (sat-sat) oturmak I sit at my desk for many hours everyday.
sleep : (slept-slept) uyumak Young children sleep for many hours.
smoke : tütün içmek People smoke many cigarettes allover the world
speak : (spoke-spoken) konuşmak We can speak many languages.
spell : hecelemek Please spell this word for me.
spend : (spent-spent) harcamak We can not spend much money. We are poor.
stand : (stood-stood) Ayakta durmak You cant stand here. This is private area.
start/begin : (began-begun) Başlamak/atmak The classes start on 28th February.
study : çalışmak (ders) Please study you lessons to pass your exams.
succeed : başarmak We must succeed in English to get a job.
swim : (swam-swum) yüzmek All the children swim in this pool.
take : (took-taken) almak Take this money and go now.
talk : konuşmak Ahmet always talks on the phone .
teach : (taught-taught) öğretmek I teach English to professionals.
tell : (told-told) Söyle/anlatmak Tell me about your life please.
think : (thought-thought) düşünmek I think Istanbul is an expensive city.
translate : tercüme etmek We must translate this text into English.
travel : seyahat etmek We travel across Europe every Summer.
try : denemek We must try this car.
turn off : Kapamak Turn off the television please.
turn on : Açmak Don’t turn on the radio because I am tired.
type : Tape etmek Can you type these letters please ?
understand : (understood) Anlamak I understand everything very easily.
use : Kullanmak We must use our time very efficiently.
wait : Beklemek I wait for the bus every morning.
wake up : (woke-woken) Uyanmak The students wake up very early every morning.
want : Istemek I want more money.
watch : Seyretmek My mother watches every program on TV
work : Çalışmak My teacher works very hard to earn more money.
worry : Endişe etmek I worry about my girlfriend.
write : (wrote-written) Yazmak The secretary writes many letters every day.
Devamını Oku - ingilizce'de en çok kullanilan fiiller
accept : kabul etmek I accept your conditions.
allow : müsaade etmek I allow you to go to the cinema.
ask : sormak I ask my teacher a question.
believe : inanmak I do not (don’t) believe your words.
borrow : ödünç almak I borrow money from you every month.
break : (broke-broken) kırmak I break the window when I am not careful.
bring : (brought-brought) getirmek I bring you a newspaper everyday.
buy : (bought-bought) satın almak I buy some clothes for the summer.
Can / be able : (could) (Y.F) yapabilmek I can speak English. I am able to speak Eng.
cancel : iptal etmek I cancel our meeting on Monday.
change : değiştirmek I change my plans if there is a problem.
clean : temizlemek My mother cleans my room everyday.
close / shut : (shut) kapamak My secretary closes the door every morning.
comb : taramak My son combs his hair in front of the mirror.
complain : şikayet etmek Old people always complain about their health.
cough : öksürmek The students cough when they have cold.
count : saymak I count my money before I pay for something.
cut : (cut-cut) kesmek The waiter cuts the bread for his customer.
dance :dansetmek Young girls dance all night.
draw : (drew-drawn) çizmek / çekmek I draw money from the bank when I need it.
drink : (drank-drunk) içmek The runners drink a lot of water after the race.
drive : (drove-driven) sürmek (vasıta) My wife and I drive to Sapanca on Sundays.
eat : (ate-eaten) yemek We don’t eat red meat for dinner.
explain : açıklamak I explain everything in English.
Fall : (fell-fallen) düşmek Leaves fall from the trees in Autumn.
fill : doldurmak Please fill the glass with water.
find : (found-found) bulmak I find time to learn English everyday.
finish : bitirmek /bitmek Do you finish your work late ?
fit : (fit-fit) uydurmak I can not fit the screw in the hole.
fix : tespit etmek We must fix an appointment for Sunday.
fly : (flew-flown) uçmak Turkish Airlines fly to America every day.
forget : (forgot-forgotten) unutmak I often forget names of my clients.
give : (gave-given) vermek My father gives me money every wek.
go : (went-gone) gitmek My friend and I go to the cinema every Sunday.
have : (had-had) sahip olmak I have many friends at school.
hear : (heard-heard) duymak We can hear the music because it’s loud.
hurt : (hurt-hurt) incitmek You hurt me with these bad words.
know : (knew-known) bilmek I know that the world is small.
learn : öğrenmek We must learn all our lives.
leave : (left-left) Terketmek/ayrılm. I leave home at 8 every morning.
listen : dinlemek We must listen to wise people.
live : yaşamak We can’t live a comfortable life without money.
look : bakmak The young girl looks at the sky to see the stars.
lose : (lost-lost) kaybetmek You should not lose time and learn English.
make/do : (made- did-done) yapmak I do good things. My wife makes me coffee.
need : Ihtiyaç hissetmek I need much money to start this business.
open : açmak Please open the door when the teacher comes.
organize : düzenlemek We organize a party every summer.
pay : (paid-paid) ödemek We pay 100 dollars for our rent.
play : oynamak We play football after school.
put : (put-put) koymak I put my books on the table.
rain : yağmak(yağmur) It rains in Istanbul very frequently.
Read : (read-read) okumak We must read many books to learn.
reply : yanıt vermek I don’t reply to telephone calls after 10o’clock.
run : (ran-run) koşmak The athlete runs 100 meters in 10 seconds.
say : (said-said) söylemek Don’t say rude words to your friend please.
see : (saw-seen) görmek I can’t see any good reason for this behaviour.
sell : (sold-sold) satmak My friend sells vegetables at the market.
send : (sent-sent) göndermek We send letters to our friends in England.
sign : imzalamak The manager signs many letters everyday.
sing : (sang-sung) şarkı söylemek Italians can sing very well.
sit : (sat-sat) oturmak I sit at my desk for many hours everyday.
sleep : (slept-slept) uyumak Young children sleep for many hours.
smoke : tütün içmek People smoke many cigarettes allover the world
speak : (spoke-spoken) konuşmak We can speak many languages.
spell : hecelemek Please spell this word for me.
spend : (spent-spent) harcamak We can not spend much money. We are poor.
stand : (stood-stood) Ayakta durmak You cant stand here. This is private area.
start/begin : (began-begun) Başlamak/atmak The classes start on 28th February.
study : çalışmak (ders) Please study you lessons to pass your exams.
succeed : başarmak We must succeed in English to get a job.
swim : (swam-swum) yüzmek All the children swim in this pool.
take : (took-taken) almak Take this money and go now.
talk : konuşmak Ahmet always talks on the phone .
teach : (taught-taught) öğretmek I teach English to professionals.
tell : (told-told) Söyle/anlatmak Tell me about your life please.
think : (thought-thought) düşünmek I think Istanbul is an expensive city.
translate : tercüme etmek We must translate this text into English.
travel : seyahat etmek We travel across Europe every Summer.
try : denemek We must try this car.
turn off : Kapamak Turn off the television please.
turn on : Açmak Don’t turn on the radio because I am tired.
type : Tape etmek Can you type these letters please ?
understand : (understood) Anlamak I understand everything very easily.
use : Kullanmak We must use our time very efficiently.
wait : Beklemek I wait for the bus every morning.
wake up : (woke-woken) Uyanmak The students wake up very early every morning.
want : Istemek I want more money.
watch : Seyretmek My mother watches every program on TV
work : Çalışmak My teacher works very hard to earn more money.
worry : Endişe etmek I worry about my girlfriend.
write : (wrote-written) Yazmak The secretary writes many letters every day.
Etiketler: ingilizce
WTF ne demek
WTF : What The Fuck cümlesinin kısaltılmışıdır.
(bu ne amk - neoluyoz aq gibi birşey )
Devamını Oku - WTF ne demek
Etiketler: ingilizce, kisaltmalar, w
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)